27 Mart 2012 Salı

Bir İntihalci Doçent'in "Ahlak" ile İmtihanı

Gamze Güngörmüş Kona
25 mart gecesi yatmadan önce son bir kez e-posta mesajlarımı kontrol etmek için hesabıma girdiğimde bir mesaj gördüm, göndereni tanımıyordum. Ancak, mesajın içeriği şok ediciydi : "Hocam ilgimi çektiği için merak ettim. Adınızı değiştirmediniz değil mi? Sanki sizin makaleyi birisi başka yerde yayınlamış gibi. Selamlar."
Mesajın sonunda bu tanımadığım meslekdaşımın adı, soyadı, çalıştığı kurum, ana bilim dalı ve bir link vardı.
Hemen gönderilen link'e girdim, yıllardır tanıdığım akademisyen arkadaşım; 2004 yılında Turkish Review of Eurasian Studies adlı hakemli dergide yayınlanmış olan "Security Concerns of Turkey-Cold War and Post Cold War Realities" başlıklı makalemi (Obiv, ISBN 975-7341-28-2, Annual 2004(4) : 207-253); 2005 yılında aynı başlık ve kelimesi kelimesine aynı içerik ve kaynakça ile Pakistan Journal of Social Sciences 3(5) : 823-837, 2005, Grace Publications'da kendi ismiyle yayınlamıştı.
"Dürüst" hanıma bir e-posta gönderdim : "Bu ne iş!" Ertesi gün "Gamzeciğim" diye başlayan kısa bir cevap geldi : "sana ulaşmaya çok çalıştım, ulaşamadım, yanlışlık olmuş"
Arkadaşı oradan buradan soruşturdum, hakkını yememek adına, gerçekten yanlışlık olabilir mi, düşüncesiyle. 1998'den bu yana pes etmeksizin Doçentliğe başvurduğunu ancak defalarca farklı jürilerden "intihal suçu" işlediği raporlanarak Doçentliği alamadığını öğrendim. Hatta bir arkadaşım "Bilmiyor musun, Faruk hoca bir jüride diğer jüri üyelerine mektup yazarak intihal yaptığını tespit etmiş ve durumu YÖK'e bildirmiş" Bilmiyordum, ancak "Gerçek Herşeyi Kuşatır" deyişi bir kez daha haklılığını kanıtlamıştı. 9 yıl sonra dahi gerçek ortaya çıkmıştı.
Bilgi bombardımanından sonra kafamı toplamak için oturdum, düşündüm. İkili münakaşaya girmek ancak eşitler arasında mümkün olabilirdi, ahlaken dahi olsa. Dört ayrı dilekçe hazırladım, YÖK Genel Sekreterliği'ne, YÖK Hukuk Müşavirliği'ne, Üniversite Rektörlüğü'ne, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı'na ve gönderdim.
İşler bittikten sonra da en son mesajı "Dürüst" hanıma gönderdim :
"Kızgın değilim sadece senin adına çok utanıyorum. Benim adım; YÖK'te, Doçentlik jürilerinde ve Üniversitem nezdinde bu şekilde dolaşıyor olsaydı kahrolurdum. Neye yarar unvan, makam ve mevkii. İnsan adı için yaşamaz mı..."
Şimdi şikayet dilekçelerime kurumlardan cevap bekliyorum. Bakalım söylenildiği gibi ahlaksızlık sıradanlaşmış mı...
Önemli Not : Nisan, 2011'de "Dürüst" hanımın "Doçent" olduğunu öğrendim.
Aslanım yurdum Doçenti, koş hangi namuslu tutabilir seni...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder