Siyaset, “erkek alanı” olarak algılanmakta ve kadının
sadece oy vermek ile yetinmesi istenmektedir. Kadının siyasete ilgisizliği ve
bu konudaki eğitimsizliği de bu erkek egemenliğini geliştirmektedir. İlkokul
çocukları ile yapılan araştırmalarda cinsiyetler arasında siyaset ile ilgili temel
değerler açısından (partizanlık,
kutuplaşma, siyasal çözüm, siyasal ilgi) yalnızca küçük farklar bulunduğu
saptanmıştır. Ama “toplumsal-siyasal çevre ile birey arasında yaşam boyu süren
dolaylı ve doğrudan etkileşim sonucunda, bireyin siyasal sistemle ilgili görüş,
davranış, tutum ve değerlerinin
gelişmesi” (Ayşegül Yaraman, Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili,
Bağlam Yy., İstanbul, s.21)
biçiminde tanımlanan siyasal toplumsallaşma süreci cinsiyetlerin siyasete bakış
ve siyasete katılışlarında farklılaşmalara yol açmaktadır. Bu süreçle
bağlantılı olarak ailenin yönetimi açısından Türkiye’de kız çocuğun siyasal
kadrolarda yer almasına karşı çıkma oranı % 67.4 iken, erkek çocuğunki %
42.6’dır.
Bu olumsuz algıyı giderilebilmek adına; kadınların
kamusal ve siyasal karar organlarına gelmesi yönünde “olumlu ayırımcılık”
uygulamalarına sıcak bakılmalıdır. En azından koşullar eşitleninceye kadar bu
tür kadından yana uygulamalar gerekli ve kaçınılmaz gözükmektedir. Ancak;
kadının kamusal yaşamın her alanına daha çok katılımını özendirici
uygulamaların aile ilişkileri, eğitim ve çalışma olanakları, siyasal yapı ve
demokratik işleyiş gibi tüm toplumsal ilişkiler ile bütünleştirildiğinde işe
yarayacağı bilinmektedir. Kadının siyasal karar verme süreçlerine daha çok
katılımını gerçekleştirmek için once okul, basın-yayın araçları ve aile gibi
birçok toplumsal kuruma yönelik, uzun süreli ve siyasal sistemin kendisine
yönelik daha kısa süreli önlemler alınmalıdır. Daha sonra da doğrudan kadınlara
yönelik, onların katılımını kolaylaştıran veya özendiren önlemler
düşünülmelidir (Şirin Tekeli ve Meryem
Koray, Devlet, Kadın, Siyaset, İstanbul 1991, s.93-94).
Siyasal karar mekanizmalarında yer alabilen kadınlar ise
siyasal karar mekanizmalarının işlev ve işleyişinin yeniden tanımlandığı bir
aşamada, erkelerin onlara atfettiği, partilerin onlardan beklediği rollere
uygun olmaya çalışmakta, bazen ise siyaset kadınları maskülenleştirmektedir.
Birinci durumda geleneksel kadın imgesi ile, ikinci durumda erkekle özdeşleşme
sözkonusu olmaktadır. Türkiye’de seçilmiş kadın politikacılar, bir yandan parti
ideolojilerine ve partilerinin erkek politikacılarının bakış açılarına uyum
göstermek diğer yandan ise kadın
seçmenlerin sesi olmak ve onların sorunlarına çözüm üretmek beklentisi arasında
kalmaktadırlar (Meryem Koray, Günümüzdeki
Yaklaşımlar Işığında Kadın ve Siyaset, İstanbul 1991, s.71-73).
Kota uygulaması da kadın-erkek eşitliğini olgusal olarak
sağlamak ve hızlandırmak için fırsat ve uygulamada eşitlik amaçlayan bir
alternatiftir. İki farklı uygulaması vardır: Geçici Kota ve Esnek Kota. Geçici
Kota, engel bir kez ortadan kaldırıldığında ve bu sayede kadınlar siyasette
deneyim kazandıklarında, kotanın gereksizleşmesidir. Esnek Kota ise, gerektiği
düşünüldüğünde uygulanır, gereklilik saptanır ve kadın adaylara yer verilmesi
yerel parti sorumluluklarına bırakılmıştır (Yaraman, a.g.e., s.35-36). Kota
sisteminin başarısı o ülkedeki kadın durumu ve mücadelesi ile yakından
ilişkilidir. Kota uygulaması son yıllarda özellikle sol görüşlü ve eşitliği
savunan partilerde görülmüştür. Çünkü; kota siyasal yaşamda temsil edilmeyan
bir cinse, en azından belli bir oranda temsil edilme güvencesi getiren
eşitlikçi ve demokrat bir anlayıştır.
Tüm
olumlu çabalara rağmen yıllar yılı hüküm süren toplumsal, ekonomik ve siyasal
engeller “Siyasette Kadın“ bağlamında karşımıza şu tabloyu çıkarmaktadır : Türkiye’de
1935 yılından itibaren parlementoya adım atan kadın oranı % 14’ü aşmamaktadır. 1935’de 18, 1939’da 15, 1943’de 16, 1946-1949’da 9,
1950-1951’de 3, 1954’de 4, 1957’de 8, 1961’de 3, 1965-1966-1968’de 8, 1969’da
5, 1973-1975’de 6, 1977-1979’da 4, 1983-1986’da 12, 1987-1991’de 6,
1991-1995’de 8, 1995’te 13,1999’da 24, 2002’de 24, 2007’de 50, 2011’de 79 kadın
milletvekili meclise girebilmiştir.
İşte bu tablo karşısında; 1997 yılında “kadınların seçimle ve atamayla gelinen tüm karar mekanizmalarında eşit
temsilini sağlamak” misyonuyla ve “Kadınların
politikaya katılımını engelleyen ekonomik, sosyal, kültürel ve yasal engellerin
ortadan kaldırılması; Kadınların karar mekanizmalarında eşit temsilini sağlamak
için geçici özel önlem politikalarının yasalarda ve siyasi parti tüzüklerinde
yer alması; Partili ve partisiz kadınların güçlendirilmesi, aday olmaya teşvik
edilmesi ve görünür kılınması; Siyasi partilerde yer alan kadınlar arasında;
onlarla kadın hareketi arasında, kadın sorunları ve politikaları konusunda iş
ve güç birliğinin gelişmesi amacıyla, lobi, savunu, kampanya, örgütlenme ve
eğitim çalışmaları yapmaktır” gibi amaçlarla kurulmuş olan Kadın Adayları
Destekleme Derneği - KA.DER’e önünümüzdeki seçimler öncesinde büyük görevler
düşmektedir. Tüm siyasi partilerle eşit mesafede olduğunu ifade eden KA.DER
seçimlerden önce tüm siyasi partileri, özellikle kadın sorunlarına eğilen sivil
toplum kuruluşlarını, medya patronlarını, kadın siyasetçileri, üniversiteleri
ziyaret ederek siyasette kadın algısını toplumsal alanda güçlendirecek uygun
bir zemin yaratmayı görev bilmelidir.
Özellikle, 2007 yılından bu yana KA.DER Kadıköy Şubesi’nin tüm
etkinliklerini dışarıdan hoşnutlukla gözlemleyen biri olarak, önümüzdeki
seçimlerde çekici bir slogan ve detaylı bir faaliyet programı ile “Siyasette Kadın”ın
kaderini belirlemede KA.DER’in büyük sorumluluğu olacağına inanıyorum. “Haydi
Kadınlar Mutfaktan Siyasete”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder