5 Mart 2013 Salı

Olası Bölgesel Krizler ve Türkiye


Günümüzde özellikle Batılı strateji uzmanları ve bilim adamları tarafından olası çatışma alanları ve savaşlar üzerine yapılan çalışmaların sıklıkla Üçüncü Dünya Ülkeleri üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Ancak, risk taşıyan ve bu riskin krize dönüşmesini sağlayabilecek yegane topluluğun Üçüncü Dünya Devletleri olduğunu ifade etmek doğru olmayacaktır. Bu nedenle, hemen her bir bölge ve devlette potansiyel risk uyarıcılarının bulunduğunu bu uyarıcıların bölge ve bölgelerde yer alan devletlerin siyasal, sosyal, kültürel özellikleri doğrultusunda ivme kazandıklarını ifade etmek gerekmektedir.
Ancak, krize dönüşme potansiyeli taşıyan unsurların yüksek oranda mevcut olduğu Orta Asya, Kafkasya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinin coğrafi olarak Türkiye’ye yakın olmaları, Türkiye’nin güvenliğinin bu dört bölgeden kaynaklanacak olası krizlerden Nato ve AB’den daha fazla etkileneceği anlamı taşımaktadır. Kafkasya bölgesinde Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’da meydana gelebilecek herhangi bir sınır sorunu, toprak anlaşmazlığı, etnik ayrılıkçı hareket ya da ayrılıkçı savaş Türkiye’nin Orta Asya ile mevcut ulaşım yolunun kapanmasına, Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında tampon bölge konumunda bulunan Kafkasya bölgesindeki devletlerin siyasal ve toprak bütünlüklerini kaybetmelerine neden olacaktır. Orta Asya bölgesinde ise Fergana’ya ilişkin olarak Kırgız-Özbek geriliminin artması, Özbekistan İslami Hareketi’nin (IMU) faaliyetlerini genişletmesi, Birleşik Tacik muhalefeti ve hükümet arasında iç savaşın alevlenmesi, Türkmenistan ve Azerbaycan arasında Hazar’a ilişkin sınır sorununun yoğunlaşması, Özbekistan’ın doğu, kuzey, güney sınır komşularıyla mevcut çatışmaların savaşa dönüşmesi ve Kazakistan’ın doğu sınırında Uygur ayrılıkçı hareketinin şiddetlenmesi, güney sınırında ise Özbekistan ile mevcut gerilimin tırmanması Türkiye’nin Orta Asya petrol ve gaz rezervlerine ilişkin projelerini askıya almasına, Orta Asya devletleriyle mevcut ilişkilerin gerilemesine, Türkiye’yi kendilerince yeterince müslüman bulmayan Orta Asya merkezli militan İslamcı grupların Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerine başlamasına neden olabilecektir.  Orta Doğu’da ABD’nin ikinci Irak operasyonundan sonra Irak özelinde yaşanan gerginliklerin, Kuzey Irak bölgesindeki hareketlenmenin diğer Orta Doğu devletlerini ne kapsamda etkileyeceğini ve Türkiye’ye olası yansımalarını kestirmek oldukça güçtür. Doğu Akdeniz bölgesinde ise Kıbrıs meselesinin şekillendireceği; Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ve hatta Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği bilinmezlerle doludur.
İçinde bulunduğumuz dönemde Batılı toplumların tecrübesi dışında kalan ve kendi sosyal-kültürel değerlerini toplumlara empoze etmeye çalışan devlet dışı grupların yükselişi potansiyel çatışma riski taşıyan bölgeleri daha duyarlı hale getirmiştir. Bu nedenle, hemen tüm Batılı devletler terörün net tanımını getirmekte ciddi güçlükler çekmektedirler.
Türkiye halihazırda bu sorunlu bölgelere coğrafi olarak gayet yakın konumdadır. Bu nedenle, hem AB ve Nato üyesi ülkelerin hem de Türkiye’nin belirtilen bölgelerde mevcut krizlerin çatışma ya da savaşa dönüşmesini engelleme sorumluluklarını samimiyetle yerine getirmeleri kaçınılmazdır. Bu türden bir girişim dünya genelinde istikrarın gelişimine de katkı sağlayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder