Orta
Doğu’da yer alan radikal örgütler ideolojik açıdan farklılıklar arzederler.
Ancak, Orta Doğu özelinde solcu örgütlerle İslami örgütler aynı hedefe yönelik
olarak ortak hareket etmektedirler. Bu örgütlerin bugüne dek uyguladıkları
fiili eylemler dikkate alındığında tespit edilebilecek temel hedefler;
İsrail’in Orta Doğu coğrafyasındaki coğrafi, siyasi ve ekonomik mevcudiyetine
son vermek, Arap işbirliğini tesis ve teşvik etmek, bölgede Batı’nın siyasal,
ekonomik ve kültürel hakimiyetine son vermek, İslamı sosyal, kültürel ve
siyasal dokunun bütününe başat unsur olarak işlevsel ve nihai güç olarak
yerleştirmek şeklinde ifade edilebilir. Bu hedefleri realize etme aşamasında
ise bu dinci ve solcu radikal örgütler kendi yapılarını inşa ettikleri ve
sahiplendikleri ideolojiler doğrultusunda hareket etmektedirler. Hedefe
ulaşabilmek için terör meşrulaştırılmakta ve kimi zaman kutsanmaktadır.
Küreselleşme
süreçleri radikal örgütlerin yapılarını daha karmaşık hale getirirken faaliyet
sahalarını da genişletmiştir. Bu örgütlerden bazısı teknolojinin olanaklarından
yararlanarak birbirleri ile etkileşim içine girerek küresel terör ağlarını
oluşturmuşlardır. Orta Doğu politikalarında da radikal örgütler önemli bir rol
oynamaktadırlar. Özellikle 11 Eylül terörist saldırısının ardından bu
örgütlerin rolü dünya gündemini çok daha fazla meşgul etmeye başlamıştır. 11
Eylül saldırılarından sorumlu El Kaide'nin sadece İslam ülkelerinde değil
A.B.D. dahil 55 ülkede örgütlendiği iddia edilmektedir. Bu faaliyetler
günümüzde asimetrik tehdit şeklinde ifade edilmektedir.
Orta
Doğu'da radikal örgütsel hareketlerin 19.yüzyıl'da Mısır'da başladığı kabul
edilmektedir. Mısır'da emperyalizm ve sömürge düzenine karşı olan Hasan El-Benna,
Seyyid Kutub gibi din adamlarının öncülüğünde başlatılan direniş hareketleri
zamanla kurulan radikal örgütlerin bünyesine taşındı. Hasan El-Benna'nın
kurduğu Müslüman Kardeşler örgütü diğer örgütlerin kuruluşunda örnek rol
oynadı. Orta Doğu merkezli radikal örgütler hedefleri ve kuruluşları açısından
farklılık gösterir. Lübnan'lı Şiiler'den oluşan İslami Cihad'ın doğrudan İran'a
bağlı kurulduğu, emirleri Şam'daki İran elçiliğinden aldığı ve İran gizli
servisi Savama ile ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Görüldüğü gibi bazı
örgütler Orta Doğu devletlerinin çıkarlarına hizmet eden aktörler olarak
karşımıza çıkarken bazı örgütler de faaliyet gösterdikleri devletlerin
hükümetlerine karşı eylemler düzenlemektedirler. Örneğin, 1981 yılında Mısır'da örgütlenen El-Cihad Mısır lideri Enver
Sedat'a suikast girişiminde bulunmuştur. Örgütler hedef ve ideolojileri
doğrultularında kendi aralarında da çatışmaktadırlar. Suriye destekli Şii Emel
ile İran destekli Hizbullah arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Ayrıca
örgütlerin arasında işbirliği de bulunmaktadır. Bir dönem İslami Cihad
örgütünün PKK ve ASALA ile Türkiye'ye karşı işbirliği yaptığı bilinmektedir.
Örgütler bir çok devletten de destek almaktadırlar. Mısır merkezli Hamas Suudi
Arabistan ve Kuveyt'ten aldığı yardımlar ile camiler, çocuk yuvaları ve
hastahaneler kurmuştur. Orta Doğu’daki radikal örgütler kimi zaman ülke
içindeki muhalif etnik ve dini unsurlar tarafından desteklenirken kimi zaman da
bizzat hükümetler tarafından desteklenmektedirler. Ayrıca örgütleri
destekleyenler her zaman bölge hükümetleri olmamıştır. Orta Doğu politikalarına
yön vermek isteyen diğer bölge dışı devletler de bu örgütleri
desteklemişlerdir. Farklı hedef ve ideolojiye sahip olsalar da bu radikal
örgütlerin ortak özelliği büyük çoğunluğunun Batı'lı devletlere ve bu
devletlerin bölgedeki çıkarlarını temsil ettiğine inandıkları İsrail'e karşı kurulmuş olmalarıdır.
Sonuç
olarak radikalleşme ve İslam, Orta Asya ve Kafkasya’da olduğu gibi Ortadoğu
bölgesinde de güvenlik algılamalarını önemli ölçüde belirlemektedir. Ortadoğu
bölgesi geride kalan 1300 yıllık tarihi içinde diğer tüm bölgelerden daha fazla
olaya tanıklık etmiş, özellikle İslamiyet’in geleneksel ve tarihsel olgularını
yaşamıştır. Tarih içinde gelişimi süren Ortadoğu bölgesi İslami yaşamda da
kendine özgü bir yapıya sahiptir. Ortadoğu bölgesine Orta Asya ve Kafkasya ile
karşılaştırmalı olarak baktığımızda öne çıkan en önemli fark, Ortadoğu’nun
yoğun tarihsel derinliği içinde dinlerin ve mezheplerin daha fazla çatışmaları
ve özellikle din bazlı terörizmin daha yaygın olmasıdır. Kuşkusuz Ortadoğu,
etnik ve dini çatışmaların en yoğun yaşandığı bölge özelliğini korumaya devam
ederken, hem içsel hem de dışsal faktörlerin etkisiyle bu sorun büyümektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder